TÜRKİYE CUMHURİYETİ TİCARET TARİHİ




Türkiye’nin günümüze kadar ki dış ticaret tarihsel sürecini genel olarak 4 ana dönem altında inceleyebiliriz.


1) 1923-1929 Cumhuriyetin Kuruluş Yılları Dönemi

Turkish Republic
Cumhuriyetin İlanı
29 Ekim 1923 tarihinde yönetim şekli olarak Cumhuriyet ilan edilmiş ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kazanılan askeri başarılar sayesinde Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Fakat başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında ve ardından Cumhuriyet’in ilanında büyük rolleri olan ileri gelen kişiler, tam bağımsız bir Türkiye’ye ancak milli bir ekonomi ile  ulaşılabileceğini düşünüyorlardı.

Cumhuriyetin kurulmasından önce Osmanlı Devleti hammadde ihracatçısı olup sanayi ürünlerinin ithalatçısı ve ekonomisini dış borçlar ile döndüren bir ülke konumundaydı. Bu sebeptendir ki Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne ekonomik anlamda kötü bir miras kaldığını söyleyebiliriz, ne yazık ki reddi miras hakkımız da bulunmuyordu!

Henüz milli sınırları belirleyecek olan Lozan Anlaşması imzalanmadan Kurtuluş Savaşı’nın hemen ardından bir iktisat kongresinin toplanması zaten başlı başına ekonomik kalkınmaya ne kadar önem verildiğinin kanıtı olarak gösterilebilir.

Lozan Anlaşması’nda bulunan maddelere göre, Osmanlı kamu dış borçlarının Türkiye Cumhuriyeti’ne düşen ödeme payının 1929 yılından itibaren ödenmeye başlanacak olması ve Osmanlı’nın 1 Eylül 1916 tarihinde uygulamakta olduğu gümrük tarifelerinin beş yıl boyunca yürürlükte kalacağı maddeleri Türkiye ekonomisine ağır yükler yüklemiştir ve sıkıntıya sokmuştur.
Lozan’da buna ek olarak ağır ekonomik etkileri olan kapitülasyonlar kaldırılmıştır. Kapitülasyonlar gibi milli bir ekonominin kurulmasının önündeki en büyük engellerden birinin ortadan kalkmış olması yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti için son derece önemli bir kazanımdı. Fakat, Osmanlı Devleti’nin 161 milyon altın liralık toplam borcunun, 107 milyon altın liralık kısmının Türkiye tarafından ödeneceğinin taahhüt edilmesi, Türkiye Cumhuriyeti için ağır bir ekonomik yük anlamına gelmekteydi.

1923-1929 döneminde liberal ekonomi politikaları uygulanmış ve özel sektör yatırımlarına önem verilmiştir. Özel sektör yatırımlarını teşvik etmek için 1927 Teşvik-i Sanayi kanunu yürürlüğe konulmuştur. Fakat Türk yatırımcısının sermaye birikiminin yetersizliği, dış yatırımcıların Türkiye’de yatırım yapmaya istekli olmaması ve yurtdışı kaynaklı doğrudan yatırım kaynaklarının bahsi geçen dönemde fazla gelişmemiş olması uygulanan tedbirlere rağmen özel sektör yatırımları kalkınmayı sağlayacak düzeyde gerçekleşmemiştir.

1929 yılında ise tüm dünyayı etkileyen Büyük Ekonomik Buhran ortaya çıkmıştır. Büyük Ekonomik Buhran sonucunda dünyada ekonomik durgunluk görülmeye başlamış ve dış ticaret hacmi yaklaşık %60 düzeyinde azalma görülmüştür.  

Milli ekonomi kurma amacıyla girişilen liberal çabalar, Büyük Ekonomik Buhran ve ülke içi ve dışında yetersiz olan doğrudan yatırımlar sebebiyle başarılı sonuçlar vermemiştir. Bu başarısızlığın sonucunda Türkiye’nin liberal ekonomi politikalarını bir kenara bırakarak devletin ekonomide aktif rol aldığı “Devletçilik” politikaları uygulamaya başlanmıştır.


2) 1930-1950 Korumaya Yönelik Dış Ticaret Politikaları Dönemi

Capitalism
Kapitalizm
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında etkin olan kişiler tam bağımsızlığın ancak ve ancak milli bir ekonomi kurularak sağlanabileceğine inanmaktalardı. Milli bir ekonomi kurulması için itici güç olarak görülen sanayi sektörü, liberal politikaların yürütüldüğü 1923-1929 yılları arasında yeterince gelişmemiştir. 1929 Büyük Buhranının etkilerini de göz önüne alınırsa siyasi otorite ekonomi politikalarında değişikliğe gitmeye mecbur kalınmıştır.

Sanayileşmenin hızlandırılması için uygulanan yeni dış ticaret politikasının temelini, gümrük tarifelerindeki yeni düzenlemeler, kambiyo kontrolü, ikili ticaret anlaşmaları ve ithalatın kısıtlanması için alınan tedbirler oluşturmuştur. 
Develüasyon

Türkiye 7 Eylül 1946 tarihinde büyük bir devalüasyon yapmıştır. Bu devalüasyon aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde ki ilk devalüasyon olarak görülmektedir. Yapılan devalüasyon ile Türkiye Lirası’nın değeri %53,6 oranında düşürülmüş olup, 1 ABD Doları, 2.80 Türk Lirası olarak belirlenmiştir. Yapılan devalüasyon sonucunda ithalatta neredeyse %100 bir artış yaşanmış olup, ihracata belirgin bir değişim görülmemiştir.


3) 1950-1980 Kısmi Liberalizasyon ve Planlı Kalkınma Dönemi

Amerika - Marshall Yardımı
1950 yılına gelindiğinde kısa süre önce kurulmuş olan Adnan Menderes liderliğinde Demokrat Parti 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimleri kazanarak iktidara gelmiştir. Demokrat Parti’nin ekonomik görüşü liberal ekonomi politikalarının uygulanmasıydı. Demokrat Parti iktidara geldikten sonra Türkiye ekonomisinde liberal etkiler görülmeye başlandı. Hatta Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950 yılından sonra yürütülen ekonomi politikalarının “Barker Raporu” olarak bilinen “Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankası” tarafından hazırlanan rapora uygun olarak yürütülmüştür.

Menderes hükümeti yabancı sermayenin ülkeye gelişini teşvik etmek için, Yabancı Sermaye Yatırımlarını Teşvik Kanunu’nu yürürlüğe koymuştur.


Marshall yardımıyla gelen süt tozu
Ekonomide ki serbestleşme eğilimi dış ticarette de kendisini göstermiştir. 1946 yılından itibaren ithalat önündeki fiyat ve miktar sınırlamaları kaldırılmış böylece ithalatta önemli artışlar gözlemlenmiştir. Bu artışların iki nedeni vardır; birincisi özellikle 1950’den itibaren artan yabancı sermaye yatırımların ve başta Marshall yardımları olmak üzere yabancı yardımların tüketim talebini artırmasıdır. İkinci neden ise, izlenen ekonomi politikaları nedeniyle artan ithal girdi kullanımıdır. 

Bu artışlar 1953 yılına kadar sürmüştür. İhracatta da artışlar görülmekle birlikte dış ticaret açıkları hızla artmıştır. 1946’da yapılan devalüasyondan 1953 yılına kadar göreceli bir ticaret serbestliği politikası izlendiği söylenebilir. 

II. Dünya Savaşı yıllarından sonra yürürlükten kaldırılmış olan Milli Koruma Kanunu’nun tekrardan yürürlüğe konulmuş olmasıdır. Fakat ithalat için getirilen bu sınırlamalar, ithal girdiye ihtiyaç duyan sanayi kesiminde de bir daralmaya neden olmuştur.

1960 yılından sonra ekonomi ve dış ticaret alanlarında Türkiye “Planlı Kalkınma Dönemi” olarak adlandırılan yeni bir döneme girmiştir. Bu dönemde ekonomi beş yıllık kalkınma planları ile yönlendirilmeye çalışılmıştır. Bu dönemin en önemli özelliği, “ithal ikamesine yönelik sanayileşme stratejisinin” kalkınma planları ile uygulanmaya çalışılmasıdır. 

Yom Kippur War
Yom Kippur Savaşı
Türkiye 1970’li yıllarda sanayi stratejisinden dolayı sorunlar yaşarken, bir de aniden patlak veren petrol krizlerinden olumsuz olarak etkilenmiştir. Petrol Krizi, 15 Ekim 1973 tarihinde Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Birliğinin (OAPEC) Yom Kippur Savaşı’nda ABD’nin İsrail Ordusuna destek vermesine karşılık olarak ilan ettiği petrol ambargosuna denmektedir. 

1977’ye gelindiğinde döviz sıkıntısı iyice artmış ayrıca ülkenin içinde bulunduğu siyasi karışıklığa ek olarak uygulanan yanlış ekonomi politikaları nedeniyle ekonomik istikrar iyice bozulmuştur.


4) 1980 Sonrası Dışa Açılma ve Gümrük Birliği Entegrasyonu Sonrası Dönem

Türkiye ekonomisi 1980’li yılların başında, döviz sıkıntısı yüzünden ödeme güçlükleri yaşayan, dış ticaret dengesinde açık veren, sanayi üretiminde aksaklıklar yaşayan, işsizlik ve enflasyonu bir arada yaşayan sorunlu bir yapı göstermektedir. 

24 Ocak Kararları Sonrası
“24 Ocak 1980 Kararları” olarak adlandırılan Türkiye ekonomisini daha dışa açık bir çizgiye çeken kararlar alınmıştır. Alınan bu kararların iki ana sebebi olduğunu söyleyebiliriz. İlki ekonominin merkezden yönetilmesi yerine serbest piyasa koşullarının Türkiye ekonomisine hakim kılınması. Diğeri ise, ithal ikameci kalkınma stratejisinin yerini ihracata dayalı kalkınma stratejisinin benimsenmesidir.

24 Ocak 1980 İstikrar Kararları ile uygulamaya konulan programın ana hatları; fiyat kontrolü uygulaması sona erdirilmiş ve fiyatların kontrolünü ve belirlenmesini sağlayan Türk Parasının Kıymetinin Korunması Hakkındaki 19 Sayılı Karar ve ilgili tebliğler yürürlükten kaldırılmıştır. %32,7’lik bir devalüasyona gidilmiş ve kurun günlük olarak ilan edilmesi kararlaştırılmıştır. Devletin ekonomideki payının azaltılması amaçlanmıştır.

Turgut Özal - Süleyman Demirel
Tarım ürünlerinde destekleme alımları sınırlandırılmıştır. Kamu İktisadi Teşekküllerinin (KİT) ürünlerinin fiyatlarının serbest piyasa tarafından belirlenmesi için tedbirler alınmıştır. Yabancı sermaye yatırımları teşvik edilmiş, döviz piyasası üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmış, faiz oranları serbestleştirilmiş ve döviz alım satımı serbest bırakılmıştır.

Alınan kararlar dış ticaretin gelişmesinde olumlu etki yapmıştır. Özellikle ihracatta önemli sayılabilecek artışlar 1990’lı yılların başına kadar görülmüştür. Fakat ithalat da artışını sürdürmüştür. 1990’lı yılların başında dünya ekonomisinde yaşanan durgunluk ve yaşanan Körfez savaşı gibi dış faktörler ve yüksek enflasyon, kamu açıkları, artan iç ve dış borçlar vb. sorunlardan dolayı 1994 Ekonomik krizi yaşanmış ve 5 Nisan Kararları ile ekonomik istikrar sağlanmaya çalışılmıştır.

Türkiye ile AET ilişkileri 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşması ile başlamış ve 1973 yılında imzalanan Katma Protokol ile yeni bir sürece girmiştir. Yeni süreçle, taraflar arasında 22 yıl sonra, yani 1995’te gümrük birliği yapılması kararlaştırılmıştır. 

Türkiye’de yaşanan 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile Türkiye-AET ilişkileri askıya alınmıştır. İlerleyen yıllarda Türkiye ekonomisinde görülen dışa açılma çabaları ve Avrupa ile entegrasyonlar kurma isteğiyle Türkiye 1987 yılında AET’ye tam üyelik başvurusu yapmıştır. Bunun üzerine Türkiye-AET ilişkileri hızlanma sürecine girmiştir. Sonuçta, Türkiye 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe giren 1/95 Sayılı Ortaklık Konseyi kararı ile Gümrük Birliğine dahil olmuştur. 

2008 Mortgage Krizi
İhracat ve ithalatın azaldığı istisnai yıllara bakılacak olursa; 1998’de Rusya’da yaşanan ekonomik krizin ve 1999 yılında yaşanan ve binlerce insanın yaşamını yitirdiği Gölcük Depreminin dış ticaret verilerini de olumsuz etkilediği görülebilir. Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri ekonomide yatırım ve tüketim düzeylerinde önemli azalmalara neden olmuştur. Yapılan devalüasyon ile ihracat artmış, ithalat ise azalmıştır. 

2009 yılı dış ticaret verilerine bakılacak olursa, 2008 Küresel Krizinin etkisi net olarak görülebilir. 2009, küresel kriz yüzünden üretimin sekteye uğradığı, bu yüzden ithalatın adeta dibe vurduğu bir yıldı ve bundan dolayı dış ticaret verileri çok olumluymuş gibi göründü. İlk çeyrek itibarıyla ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 85’i buldu. İstisnai bir yıl olan 2009’un etkileri 2010’da da sürdü.

İthalat 2011’de önceki iki yılın acısını çıkarırcasına artınca ilk çeyrek itibarıyla dış ticaret açık rekoru kırılıdı. 2012 yılına kadar ihracat ve ithalatta artış trendi yaşanmıştır. Bunda yaşanan krizin etkilerinin azalması ve dünya ticaretinde ki canlanma etken olmuştur. 2013 yılından itibaren ihracat ve ithalat artışlarının dalgalı bir seyir izlediği görülebilir. Bunun sebepleri arasında, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olan AB ülkelerinin 2008 Krizinin olumsuz etkilerinden bir türlü çıkamaması, önce İsrail sonra da Rusya ile yaşanan siyasal krizlerin etkisi, dünya ticaretinde yaşanan durağanlaşma ve gelişmiş ülkelerin potansiyellerinin altında büyümesi gösterilebilir.

2018’de durumun değişmesiyle, ithalatta ilk çeyrekler itibarıyla tüm yılların rekorunu kırdık. Ticaret açığı son beş yılın en yüksek düzeyine çıktı, ihracatın ithalatı karşılama oranı da yine son beş yılın en düşük düzeyinde gerçekleşti.

2018 yılının ikinci yarıyılı ise dış ticaret verileri olumlu yönde bir yıl geçirmiştir. 2018 yılında ülkemizde dış açık azalırken, dışa olan bağımlılığımızda da azalma olmuştur. Tabi bunda yaşanan döviz krizi yüzünden TL’nin değer kaybı sebebiyle oluşan ithalat hacminin azalmasına bağlayabiliriz.

Sonuç olarak özetlemek gerekirse 1923 yılından itibaren Türkiye’nin dış ticaretinin seyrini 1980 öncesi ve sonrası yani Neoliberalizmden önce ve sonra olarak ikiye ayırabiliriz. 1980 öncesi genel olarak korumacı bir dış ticaret politikası ile ithal ikameci sanayileşme politikası beraber uygulanmıştır. Fakat izlenen bu politikaların başarılı sonuçlar vermemesi yüzünden, hem de dünya iktisat konjontürüne hakim olmaya başlaması sebebiyle serbest dış ticaret politikası ve ihracata dayalı sanayileşme politikası beraber uygulanmıştır. Bu politika sayesinde ihracatta önemli artışlar sağlanmıştır fakat ihracattaki artışa ithalattaki artış eşlik ettiği için dış ticaret açıkları artmaya devam etmiştir.